Psikoloji denildiği zaman aklınıza zihinsel sorunları olan insanlara yardım edilmesi gelebilir. Ancak psikoloji; davranışların ve zihinsel süreçlerin sistematik ve bilimsel olarak incelenmesidir. Bu tanımın önemi her bir terimin daha geniş bir anlamı olmasıdır. Örneğin; davranış terimi, hem insanlarda hem hayvanlarda gözlemlenebilir faaliyet ve tepkiler anlamına gelir. Davranış; yemek yemek, konuşmak, gülmek, koşmak, okumak ve uyumak gibi faaliyetleri kapsar. Doğrudan gözlemlenebilir olmayan zihinsel süreçler ise düşünmek, hayal kurmak, incelemek ve rüya görmek gibi çok kapsamlı zihinsel süreçleri kapsar.

PSİKOLOJİNİN HEDEFLERİ

1-) Tanımlamak: Psikolojinin ilk hedefi organizmaların çeşitli davranış şekillerini tanımlamaktır.
2-) Açıklamak: Psikolojinin ikinci hedefi davranışı açıklamaktır.
3-) Önceden Kestirmek: Psikolojinin üçüncü hedefi organizmanın belirli şartlar altında nasıl davranacağını kestirmektir. Eğer davranışlar önceden kestirilebilirse bu davranışların kontrol edilmesi de sağlanabilir.
4-) Kontrol: Bazı psikologlar için psikolojinin dördüncü hedefi, organizmaların davranışlarını kontrol etmektir. Ancak kontrol düşüncesinin olumlu olduğu kadar olumsuz etkileri de vardır. Olumlu tarafı; psikologların insanlara daha iyi öz denetim yöntemleriyle beraber şartlar ve ilişkiler ile başa çıkma yollarını öğreterek, istenmeyen davranışları kontrol etmeyi öğrenmelerine yardımcı olabilmeleridir. Olumsuz tarafı ise psikologların insanların davranışlarını, onların bilgileri veya onayları olmadan kontrol edebilecekleri ile ilgili kaygılardır.

PSİKOLOJİ SORULARI NASIL CEVAPLAR?

Davranışları anlamaya yönelik yaklaşımlar; biyolojik, bilimsel, davranışsal, psikanalitik, insancıl ve kültürlerarası yaklaşımı kapsar.
1-) Biyolojik Yaklaşım: Genlerimizin, hormonlarımızın ve sinir sistemimizin birbirleri ile etkileşimlerinin öğrenme, kişilik, bellek, motivasyon, duygular ve başa çıkma tekniklerini nasıl etkilediğine odaklanır.
2-) Bilişsel Yaklaşım: Bilgiyi ne şekilde işlediğimizi, depoladığımızı, ve bu bilgilerin yaptıklarımızı, algıladıklarımızı, öğrendiklerimizi, hatırladıklarımızı, inandıklarımızı ve hissettiklerimizi ne şekilde etkilediğini inceler.
3-)Davranışsal Yaklaşım: Organizmaların, çevrelerindeki olayların bu davranışları ödüllendirmesine veya cezalandırmasına bağlı olarak nasıl yeni davranışlar öğrendiklerini veya var olan davranışları değiştirdiklerini inceler.
4-) Psinakalitik Yaklaşım: Bilinç dışındaki korku, tutku ve motivasyonların; düşünce, davranış, ve kişilik özelliklerinin gelişimine ve ileride ortaya çıkacak psikolojik problemler üzerindeki etkisine değinir.
5-)İnsancıl Yaklaşım: Her bireyin kendi geleceğini yönlendirmede büyük bir özgürlüğe, kişisel büyüme için büyük bir kapasiteye, oldukça etkili içsel değerlere ve kendini gerçekleştirmeye yönelik büyük bir potansiyele sahip olduğuna dikkat  çeker.
6-) Kültürlerarası Yaklaşım: Kültürel ve etnik benzerlikler ile farklılıkların bir kültürün üyesinin psikolojik ve sosyal yaşamı üzerindeki etkisini inceler.
Psikologlar bu altı farklı yaklaşımdan birini veya birkaçını kullanarak otizme(şikayetlere) farklı açılardan bakabilir ve psikolojinin dört hedefi olan davranışı tanımlamak, açıklamak, önceden kestirmek ve kontrol etmek hedeflerine ulaşma şanslarını yükseltebilirler.

PSİKOLOJİDE TARİHİ YAKLAŞIMLAR

1800’lerin sonları ve 1900’lerin başlarında psikoloji felsefeden ayrılarak kendi başına bir araştırma dalı haline geldi. Bu yeni alanı oluşturan ilk psikologlar tanım, yaklaşım ve hedef konularını ateşli bir şekilde tartıştılar. Bu bölümde psikolojinin babası olarak kabul edilen Wilhelm Wundt ile başlıyoruz.

Yapısalcılık (Zihnin Elementleri): Wilhelm Wundt(1832-1920) 1897 yılında Almanya’nın Leipzig şehrinde ilk psikoloji laboratuvarını kurdu. Bu laboratuvar harap bir binada; içinde platformlar, çeşitli toplar, telgraf anahtarları ve metronomlar gibi basit aletlerin bulunduğu odalardan ibaretti. Wundt hastaların topları platformlardan aşağı atmalarını veya metronomları dinlemelerini ve ne hissettiklerini anlatmalarını isterdi. Wundt ve takipçilerine göre bu hisler zihnin anahtarıydı. Bu yüzden onlara yapısalcı ve yaklaşımlarına da yapısalcılık denildi. Yapısalcılık; bilinçli zihinsel tecrübelerimizi oluşturan en temel unsurlardan olan duyum ve algıların incelenmesidir. Yapısalcılar yüzlerce duyumu birleştirerek bütün bir biliçli tecrübe oluşturmaya çalışırlar. Belki de Wilhelm Wundt’un psikoloji bilimine en büyük katkısı, kendi geliştirdiği içe bakış yöntemidir. İçe bakış, deneklerin kendi içlerine bakarak duyum ve algılarını ifade etmeleri suretiyle bilinçli zihin süreçlerinin keşfedilmesi yöntemidir. Ancak içe bakış tamamen deneğin kendi ifadelerine dayandığı ve tarafsız bir değerlendirmeden ziyade ön yargılı olabileceği için çok eleştiri almıştır. Wundt’un yaklaşımı bir ilk olmasına rağmen modern psikoloji üzerindeki etkisi çok azdır. Modern bilişsel yaklaşım da zihinsel süreçleri inceler ancak farklı bilimsel yöntemlerle ve Wundt’unkinden çok daha geniş kapsamlı olarak çalışır. Wundt’un yaklaşımı sadece duyumları ele aldığından çok fazla öznel bulundu ve dar kapsamlı olduğu için eleştirildi. Bu eleştirilerin sonucunda ise işlevselcilik adında yeni bir yaklaşım ortaya çıktı.

İşlevselcilik (Zihnin İşlevleri): William James on iki yıl boyunca Psikolojinin Prensipleri adındaki kitabı üzerinde çalıştı. 1890 yılında yayınlanan bu kitap bugün psikoloji ders kitaplarında yer alan konuların neredeyse tümünü ele alır: Öğrenmek, duyum, bellek, muhakeme, dikkat, duygular, bilinç ve heyecanlar hakkında devrim niteliğinde bir teori. Zihinsel faaliyetlerin temel bileşenlerden meydana geldiğini düşünen Wundt’un aksine James; zihinsel faaliyetleri, insanların hayatta kalmasına yardımcı olmak gibi uyumsal işlevleri yüzünden, yüzyıllar süren bir  evrimin ürünü olarak görür. James zihnin hedef, amaç ve işlevleri ile de ilgileniyordu, bu yaklaşıma da işlevselcilik denildi. İşlevselcilik; bilincin yapısı yerine işlevini inceler. Zihnimizin değişen çevre şartlarına nasıl uyum sağladığıyla ilgilenir. James ayrıca psikoloji prensiplerini eğitime uyarlamak için bazı yöntemler önermiştir ki bunların eğitim psikolojisi üzerinde önemli etkileri olmuştur. Bu sebepten dolayı James modern psikolojinin babası olarak kabul edilmektedir. James’in Wundt’un yapısalcılığını eleştirdiği sıralarda, Wundt’a itiraz etmek için gerekçeleri olduğunu düşünen bir grup daha bulunuyordu; bu grubun adı Gestalt Psikologlarıydı.

Gestsalt Yaklaşımı (Duygular Algılara Karşı): Yanıp sönen ışıkların hareket ettiği yanılsaması ilk olarak 1912 yılında üç psikolog tarafından incelendi; Max Wertheimer, Wolfgang Köhler ve Kurt Koffka. Bir ışığı kısa bir süre yakarak ve hemen ardından bir kez daha yakarak hareket algısını yarattıklarını bildirdiler. Her iki ampul de sabit olmasına rağmen ışık birinden diğerine geçiyor gibi görünüyordu. Buna fi fenomeni adını verdiler; günümüzde bu, görünürde hareket olarak biliniyor. Wertheimer ve arkadaşları görünürde hareket algısının; hareketin, sadece iki sabit ışığın yarattığı duyumların birleştirilmesi olduğunu söyleyen yapısalcılar tarafından açıklanamayacağını söylediler. Wertheimer, hareket eden ışıklar gibi algısal deneyimlerin “bütün bir kalıbın” ya da Almanca adı ile gestaltın analiz edilmesi sonucunda ortaya çıktığını iddia ettiler. Günümüzde de gestalt yaklaşımının bir çok prensibi, hala nesneleri nasıl algıladığımızı açıklamak için kullanılmaktadır.

Davranışçılık (Gözlemlenebilir Davranışlar): “Bana bir düzine sağlıklı çocuk ve onları yetiştirebileceğim kendi özel dünyamı verin, size temin ederim  içlerinden gelişigüzel seçeceğim herhangi bir tanesini istediğim konuda uzman yaparım. Doktor, avukat veya sanatçı…” Bu sözler 1913 yılında “Bir Davranışçının Gözünden Psikoloji” adında bir çalışma yayınlayan J. B. Watson’a ait. John Watson psikolojinin, gözlemlenebilir davranışları analiz etmeyi ve davranışları önceden kestirip kontrol etmeyi hedefleyen tarafsız ve deneysel bir bilim olarak görülmesi gerektiğini söyler. Davranışçılık yaklaşımı, gözlemlenebilir davranışların tarafsız ve bilimsel olarak analiz edilmesinin önemini vurgular. 1920’lerden 1960’lara kadar davranışçılık, Amerikan psikolojisinde baskın güç konumundaydı. Bu biraz da Watson’un fikirlerini geliştirerek modern davranışçılık yaklaşımını geliştiren B.F. Skinner ve diğer davranışçıların çalışmalarına bağlıdır. Ancak davranışçılığın 1970’lerdeki bu popülerliği 1990’larda bilişsel yaklaşım tarafından gölgede bırakıldı.

Bir yaklaşımın hayatta kalması, aldığı eleştirilerden sağlam çıkma becerisine sahiptir.

Mentaliz Psikolojik Danışmanlık Merkezi Konya