Yaşamın erken döneminde başlayan (genelde iki yaş civarı) ve yaşam boyu süren, belirti ve şiddeti bakımından kişiden kişiye farklılık gösteren, sosyal yaşamı, iletişim becerilerini, toplumsallaşmayı olumsuz yönde etkileyen, tekrarlayıcı davranış gösteren nöropsikiyatrik bir bozukluk olarak nitelendirilmektedir.
Erkeklerde kızlara göre dört kat fazla görüldüğü ve her yüz elli çocuktan birinde otizm görüldüğü çeşitli çalışmalarda belirtilmiştir. Otizm Konya ilimizde de görülmektedir.
Otizm küçük yaşlarda bazı hastalıklarla karışabilmektedir. Çocukluk çağı konuşma bozuklukları, doğumsal sağırlık, hiperaktivite, zeka geriliği, depresyon vb.
Nedeni tam olarak bilinmemektedir. Kalıtsal geçişli mi olduğu konusu araştırılmış fakat böyle bir gen bulunamamıştır. Çevresel etmenlerin mi neden olduğu düşünülse de çocuk yetiştirme ve ailenin ekonomik durumuyla ilişkilendirilememiştir. Otistik çocukların anne ve babalarında obsesyon (takıntı) özellikleri gösteren ve bu ailelerin evliliklerini kötü olduğu, kalabalığı sevmeyen, sosyal ilişkiler kurmada güçlük yaşayan kişiler olması eğitime ve zeka düzeyine bağlanamayacağı ortaya konmuştur.
İlk kez Amerikalı Çocuk Psikiyatristi Leo Kenner tarafından tanımlanan otizmin, en temel semptomunu çevreye karşı duyarsızlık olarak değerlendirmiştir.
Otizm tanısı alan bebekleri aileleri çok huysuz, sürekli ağlayan şeklinde ya da çok uslu, sürekli yatakta olduğu şeklinde tanımlanmaktadır. Aileler genelde konuşmadaki gecikme sebebiyle doktora başvurmaktadır. Fiziksel özellikleri bakımından diğer bebeklerden farkları yoktur.
Otistik çocuklarda ;
- Kalabalığı sevmeme,
- Saçının, yıkanma ve kesilmesinden hoşlanmayan,
- Dişlerini fırçalamaktan hoşlanmama,
- Yüksek sesten rahatsız olma,
- Parlak ışıktan rahatsız olma,
- Konsantre olamama,
- Ani hareketlerden rahatsız olma,
- Bilmedikleri ortamlarda huzursuzluk,
- Tehlikenin farkına varamama,
- İhtiyaçlarını belirleyememe,
- Beslenme problemleri,
- Göz temasından kaçınma,
- Seslere karşı duyarsız kalma,
- Soğuk – sıcak, acı – ağrı gibi durumlara tepkisiz kalma gibi belirtiler görülmektedir.
Aileler genelde sese tepki vermediği için duymada sorun var düşüncesiyle doktora başvurmaktadırlar. Öfke nöbeti şeklinde etrafındaki eşyayı fırlatıp atma, yüzünü tırmalama, tekmeleme, kendi saçını çekme, elini ısırma şeklinde davranışlar gösterebilir. Etrafındaki küçük ayrıntılara takılır ve kendi etrafında dönme, parmaklarıyla oynama, kendi kendine konuşma, bağırma, yüksek sesle konuşma, ortamdan bağımsız hareket etme, çevreye uyumsuz hareketler ve havada çeşitli şekiller çizme gibi farklı davranışlar göstermektedir.
Otizm sadece çocukların değil ailelerinde yaşadığı bir sorundur. Sosyal ortamda otizmli çocuğun sergilediği davranış, ailenin bu davranıştan etkilenerek sergilediği tutum, onların dışlanmalarına sebep olacak tutumlara maruz kalmalarına sebep olabilir. Otistik çocuğa sahip anne baba diğer insanların verdiği tepkiden çekindikleri için dışlanmayı kabullenebilirler. Ancak bu durum toplumsal eğitimsizlikten kaynaklanan yanlış bir tutumdur. Otizmle ilgili yapılan araştırmalar ailenin ve toplumun bu konu hakkında bilinç seviyelerinin arttırılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Aileler çocukları için en çok kendilerine bir şey olduğunda çocuklarına ne olacağı kaygısını yaşamaktadırlar. Otizmin topluma anlatılması ve ailelerin eğitimi için hekimlerin, psikologların, terapistlerin birlikte çalışmasının uygun olduğu yönde bir kanaat vardır.
Otizm tanısı alan çocukların aileleri öncelikle kabul etmeyebilirler ve kendilerine olan güveni yitirirler. Çocuklarında bir sıkıntı olmadığını kanıtlamak için uğraşırlar. Bu süre de tıbbi tedavi ve takibi reddedebilirler.
Ancak aileler, durumu kabullendikten sonra tedavi yöntemlerini ararlar ve kendilerinden kaynaklandığı düşüncesiyle kendilerini suçlarlar. Hiçbir anne baba çocuğun sorunlu olmasını istemez, ancak otizmli çocuğun hemen kabullenilip erken tedavi ve yardıma ihtiyacı vardır. Otizmli çocuğu aileler toplumdan soyutlarlar. Ancak bu yapılmaması gereken bir durumdur. Bu durumun yanlışlığı psikologlarca vurgulanmaktadır. Her bireyin olduğu gibi otizm tanısı alan çocuklarda bu toplumun bir bireyi olarak görülmeli ve sosyal ortamdan mahrum bırakılmamalıdır. Diğer çocuklarda olduğu gibi parka götürülmeli, yemeğe gidilmeli, diğer çocuklarla oynaması desteklenerek sosyalleşmesi sağlanmalıdır, Bu sırada da özel olarak desteklenmeli çünkü onların dünyayı algılama biçimi diğer çocuklara göre farklılık göstermektedirler bu sebeple özel ilgiye ihtiyaç duyarlar. O oynamasa da onunla oynanılmalı ve konuşulmalıdır. Çünkü belli bir süre sonra tepki verecektir. Ayrıca normal yaptığı davranışlarda gülümseyerek, aferin diyerek ödüllendirme ve hayır diyerek olumsuzluğu belirtme gibi tepkileri de algılayabilirler.
Otizm de tedavi özel eğitim merkezleri, terapist, psikolog aile ve davranış problemlerindeki belirtileri azaltmaya yönelik ilaç tedavisini sağlayan hekim olmak üzere bir ekip çalışmasıyla tedavi devam ettirilmelidir.
Otizimli çocuklara sahip olan ailelerin bu konuda özverili çalışmaları otizmin bireyde ki oranının azaltabileceğini kanıtlamıştır. Ailenin özellikle annenin desteği ve sabrıyla otizimli çocuklarda ilerleme kaydedilebilmektedir. Psikologlarca yapılan çalışmalar otizmin belli oranda anneyle ilgi kurmada yaşanan sıkıntılar, engellenmelerle ilgili olabileceği yönündeki düşünceleri kuvvetlendirmektedir.
Mentaliz Psikolojik Danışmanlık Merkezi Konya