Donna’nın da açıkladığı üzere otizmin hayatının her yönü üzerinde önemli etkiler oluyor. ‘Otizm yüzünden neyi hissettiğimi bilmeden her şeyi aynı anda hissediyorum. Bazen de herhangi bir şey hissetmemi engelliyor. Donna’nın otizmin hayatını ne şekilde etkilediği konusundaki tanımı, beyninin normal bir şekilde gelişip gelişmediği veya farklı mı işlediği sorusunu akla getiriyor. Araştırmacılar bu soruyu yanıtlamak için biyolojik yaklaşımdan faydalanıyorlar.

Biyolojik yaklaşım genlerimizin, hormonlarımızın ve sinir sistemimizin birbirleri ile nasıl bir etkileşime girerek öğrenme, kişilik, bellek, motivasyon, duygular ve başa çıkma yöntemlerini ne şekilde etkilediğine odaklanır.

Psikobiyolog olarak da adlandırılan ve biyolojik yaklaşımı benimseyen araştırmacılar farklı araştırma yöntemleri kullanırlar, bunlardan bir tanesi canlı beynin ne şekilde işlediğini gösteren bilgisayar fotoğraflarıdır. Örneğin; normal beynin, insanların yüzlerini işlemek için beynini bir kısmını(fusiform gyrus) sandalye gibi cansız nesneleri işlemek için ise bir başka kısmını (inferior temporal gyrus) kullandığını gösteriyor. Buna karşılık olarak, otistik beynin genelde cansız nesnelerin işlenmesi için kullanılan kısmı aynı zamanda insan yüzlerini işlemek için de kullandığını gösteriyor. Buna ek olarak araştırmacılar, beyin dalgası faaliyetlerine dayalı olarak üç yaşındaki otistik çocukların annelerinin yüzünü yabancı yüzlerden ayırt edemediklerini ama sevdikleri, yeni oyuncakları diğer oyuncaklardan ayırt edebildiklerini bildiriyor. Bu araştırmalar otistik bireylerin sosyal etkileşim esnasında karşıdaki kişilerin yüzlerine bakmak konusunda veya yüz ifadelerini ayırt etmede neden ilgisiz olduklarını açıklamak üzere biyolojik yaklaşımın kullanımına bir örnektir.

Psikobiyologlar, genetik faktörlerin bir çok insan davranışını etkilediğini göstermişlerdir. Beynin ve bedenin gelişimi ile zihin sağlığını, öğrenmeyi, duyguları, kişilik özelliklerini, kısacası yaptığımız her şeyi etkileyen kimyasalların üretimi için talimatlar yazmak üzere kimyasal bir alfabe kullanırlar. Örneğin, otizmin aile içerisinde kalıtsal olduğu bilinmektedir ve bu genetik bağlantı, tek yumurta ikizlerinden bir tanesinde otizmin görülmesi durumunda diğer ikizin de otistik davranışlar gösterme ihtimalinin %60-70 oranında arttığı gerçeği ile desteklenmektedir.  Bu bulgu sorulara cevap bulmak için genlerdeki kusurlara bakılarak biyolojik yaklaşımın kullanılmasına bir örnektir. Yine otizmdeki psikolojik faktörleri tespit etmek için biyolojik yaklaşımı kullanan araştırmacılar, sonradan otizm belirtileri gösteren çocukların doğumdan kısa bir süre sonra alınan kan örneklerini incelemişler. Normal çocuklar ile karşılaştırıldığında otizm hastası çocukların kanında beyin gelişimini destekleyen kimyasalların daha fazla olduğu tespit edilmiş. Beyin kimyasallarının bu erken dönemdeki dengesizliği, çocukların neden 2-3 yaşlarında otizm belirtisi göstermeye başladıklarını açıklamaktadır. Psikobiyologlar aynı zamanda beynin zihni ne şekilde etkilediğini ve tam tersini de incelemektedirler.

Mentaliz Psikolojik Danışmanlık Merkezi Konya